1 Temmuz 2010 Perşembe

Mürekkepler 2

Gönderen halen

Gönül bucaklarımızda ki yıkıntılarımızla yürüdüğümüz yolumuzda, yetmeyen gerçeklerimizin yerine koyduğumuz hayallerimize tutunmamızı çok görenlerle mücadele etmekten yorgun düşmüştük.
- Ne, ne, ne? Ne yazdı bu?
- Dur ağabey bir daha okuyalım. Gönül bucammmmmmmmmmmmmm… yok anlayamadım.
- Anlayamazsın tabi ki de. Bir çırpıda kalemdeki mürekkebin yarısını bitirdi.
- Yoldaki bucağı yıktı, gerçekler yetmeyince yerine hayal koydu sonrada yorulup düştü.
- Beter olsun.

Aldırmıyorduk.
- Aldırmazsın elbette, aldıracak ne kaldı? Yıktın perdeyi eyledin viran
- Devamı geliyor ağabey

Çünkü, hayal acizlerinin başkalarının düşleri altında ezildiğini biliyorduk.
- Ezim ezim ezilesin inşşşşşallaaah
- Bela okuma ağabey döner seni bulur.
- Karışma benim işime. Bir de kendini aciz falan diye mazlum göstermeye çalışıyor. Ayıp ayıp. Ne asap kaldı ne sinir
- İkisi aynı şey ağabey
- İkiye böleceğim seni şimdi.
- Sustum ağabey

Hayal kuramazsanız, kurulan hayaller altında kalırdınız. Mahkum olurdunuz. Biliyorduk. Ve gerçeklerin tüm sıkıştırmasına inat hayal kuruyorduk.
- Mahkum olmuşsun hala inat ediyorsun. Tam dayaklık bu adam.
- Ağabey biz niye böyle bir yazarın mürekkebiyiz? Mürekkep var Nobel alıyor. Biz bunun ne olduğu belirsiz cümlelerinde heba oluyoruz.
- Haklısın vallahi haklısın. İstifa edeceğim bu işten.

Onlarla olmamızı suçlayanlara, ayıplayanlara rağmen vazgeçemiyorduk.
- Bir temiz dövseydik şunu öyle istifa etseydim.
- Nasıl bırakacaksın işi ağabey? Seni kim muhatap alacak.
- Ben sözümü dinletirim bir şekilde.

Onsuz yani hayalsiz bir hayat düşünemiyorduk, düşleyemiyorduk.
- Bitti mi?
- Galiba.
- Oh şükür.

ikisi de hayatları boyunca bir daha hiç karşılaşmayacak olmanın üzüntüsüyle ağlaşıyorlardı.
- Hoppala bu ne şimdi?
- Bitmemiş demek ki ağabey.
- Alakasız şeyler yazmaya başladı.

Şimdi gözlerinden akan her damla bir anı idi ve toprağa karışarak yaşanılamayacak olanları yerlerinden çıkamadan köye bırakıyordu.
- Ay, üzüldüm! Garipler. Bak ağabey ayrılık hikayesi yazıyor.
- Demin hayal mayal diyordu, ne oldu şimdi gerçeğe mi döndü.

işte, yine yanı başıma oturmuş gözyaşı döküyorsun.
- Hayda! Daldan dala atlıyor bu.
- Adam dertlenmiş ağabey.
- Nasıl bir dert bu hayalle gerçekten başladık, köyde ağlaşanlardan geçip buraya geldik.
- Bilmiyorum ama kağıdı sıkmaya başladı.

Başını omzuma dayamış hıçkırarak ağlıyorsun. Kalbinde ne varsa söylüyorsun. Ben ise seni teselli ediyorum.
- Yok yok ben haklıyım, temiz döveceksin bunu.
- Ağabey belki adamcağız dertlidir. Derdini kağıda dökmesin mi?
- Savunma şunu bana savunma
- Savunmuyorum ama onu da düşünelim istiyorum çok şey mi?
- Çok şey tabi bunun derdi tasası yüzünden akıp gidiyoruz kalemden kimsenin umurunda değil.
- Doğru söylüyorsun da ağabey.… bir dakika bu hışırtı ne?
- Kağıdın yukarısından geliyor ne yapıyor gene bu adam?
- Ağabey ağabey adam kağıdı buruşturuyor.
- Eyvah eyvah! Yandık, kaçalım.
- Nereye kaçacağız ağabey? Gidebileceğimi bir yer mi vaaaaaaaaaaaaööööğğşiiiiiiiiii

Ve kağıt buruşup gitti çöp tenekesine.

...
Mürekkepler 1 İçin buraya tık gelin :)
Resim buradan

2 yorum:

Lavinya Öz. dedi ki...

Hiç abartmıyorum:
Bu dialoglarına hayranım :))
O kadar keyifli ki; günde 10 tane yazsan 10 kere okurum :))

Kalemine sağlık!

halen dedi ki...

teşekkür ederim.
yeni sayı ve genel olarak dergi hayırlı olsun