Her Şey Aydınlandı
Jonathan Safran Foer



Yayınlandığı günden bu yana idefix'in çok satan listesinde!

Ölmeden Önce Okumanız Gereken Binbir Kitaptan Biri!

Çağdaş edebiyatın en etkileyici seslerinden Jonathan Safran Foer'den zaman, mekân ve hafıza üçgeninde şaşırtıcı manevralar yapan, eğlenceli, dokunaklı, zekâ ve duygu dolu, çarpıcı bir roman: Her Şey Aydınlandı. Elinde solmuş bir fotoğraf ve kafasında soru işaretleriyle yola koyulan genç bir adamın Avrupa'nın kalbinden Amerika'ya, dünyadan Ay'a, geçmişten günümüze, rüyalardan masallara, büyük aşklardan büyük savaşlara, karanlıktan aydınlığa uzanan yolculuğunun nefes kesen hikâyesi... Geçmişle bugünün içiçe geçtiği, birbirleriyle rekabet halindeki anlatıcılarıyla akıllardan kolay kolay silinmeyecek, çok sesli, çok katmanlı ve kesinlikle sihirli bir roman Her Şey Aydınlandı.

Foer'in tüm dünyada büyük ilgi gören bu ilk romanı; ilerlemek için geriye dönmek zorunda kalanlara ve geçmişinden kaçanlara, yaşamın pusu altında gizlenen muazzam gerçekleri arayanlara ve sırlarının gölgesinde yaşamaya çabalayanlara, düşlerle gerçekleri birbirine karıştıranlara ve kalabalıkların içinde yapayalnız olanlara, hayata ve hayatta kalmaya dair bir şimdiki zaman klasiği.





22,00 TL yerine, 18,70 TL'ye idefix'te!
312 sayfa -- 2. Hamur -- 14 x 20 cm
ISBN : 9786055903169
2010 - Türkçe




idefix Üye Eleştirileri:

HATIRLAYARAK UNUTMAK
12.03.2010

Foer, Amerikan edebiyatının yeni yıldızı. Ama bu ilgiyi ve övgüyü gerçekten hak ediyor. Yüksek bir hayalgücüyle ve acılı dolu bir mizahla yazıyor. Bu kadar deneysel yazıp, bu kadar çok okunması da, Amerika'daki okur profilinin bizdekinden çok farklı olduğunu ortaya koyuyor. (Niceliksel bir karşılaştırma için küçük bir not: Ülkemizdeki kütüphanelerde okunmayı bekleyen(!) 13.6 milyon kitap bulunmaktadır. Sadece Harvard Üniversitesinde ise okunan(!) 15 milyonun üzerinde kitap vardır.)

Jonathan Safran Foer bu romanı yazdığında sadece yirmi beş yaşındaymış. (Yayınlanış tarihi 2002, Türk okurları olarak ancak okuyabiliyoruz!) Ama romanın içinde kayboldukça, hikayenin güzelliğinin sadece Foer'in yüksek hayalgücünden gelmediğini anlıyorsunuz. Dünya edebiyatının tüm büyük yazarlarından izler taşıyor "Her Şey Aydınlandı" Roth'dan Joyce'a, Morrison'dan Oates'e, Updike'den Marquez'e... Unutmadan ekleyelim Foer, tam bir Salinger hayranı. (Hiç belli olmuyordu!)

Yani "Her Şey Aydınlandı" çoğu kişinin düşündüğü gibi, bir seyahate çıktım ve sonra oturdum onun romanını yazdım kitabı değil. Bu romantik görüş çok cesaret verici olsa da kitabı okuduğunuzda işin hiç de öyle olmadığını hemen anlıyorsunuz.

Gelelim romanın konusuna. Foer, kendi romanının kahramanlarından... Elinde solmuş bir fotoğrafla ve kafasında binbir soruyla, dedesini Nazilerin elinden kurtaran kadını bulmak için Amerika'dan Ukrayna'ya giden genç bir yazar adayının, orada Ukraynalı rehberi ve onun dedesi ve onların azgın köpekleriyle yaşadıkları anlatılıyor. Yer yer kahkahalara boğuluyorsunuz, yer yer acı kılçık gibi boğazınıza saplanıyor. Foer'in başarısı bunu hassas bir dengeyle yapması. Okurken insanın aklına "Yüzyıllık Yalnızlık" romanı gelmiyor değil. Gerçi bu roman Foer'in favori romanlarındanmış.

Ama bence Foer esas teşekkürü Philip Roth'a ve onun arkasından gelen yahudi yazarlara borçlu. Bir insan için en zoru içinden çıktığı cemaati eleştirebilmektir. Hem vicdanen, hem daha "maddi" nedenlerle bu iş gerçekten zordur. Ama yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren Yahudi yazarlar veya musevi teolojiyi ele alan yazarlar, bunu o kadar güzel ve cesur bir şekilde yaptılar ki, bir anlamda kendi edebiyatlarına yepyeni kanallar açmış oldular. İşin ilginç ve dikkate değer tarafı ise Yahudi aristokrasisinin bunu büyük bir olgunlukla karşılaması. (Bkz. Roth'un dünya edebiyatındaki yeri.)

"Her Şey Aydınlandı" en genel tanımlamayla tarihte Pogrom adı verilen katliamları anlatıyor. Ve bunu yaparken tüm insanlığın o koca vicdanına sesleniyor. İronik bir şekilde her şeyi hatırlayarak unutmamızı istiyor. Tüm o katledilen insanların yapılanları unutmak için buldukları yöntem bu çünkü. İyiyi ve güzeli hatırlayarak, kötülüğü unutmak.

"Hafıza dehşetin yerini aldı... Doğum, çocukluk ve ergenlik hatıraları, patlayan bombaların yankısından daha güçlüydü. Güldüler ve şakalaştılar. Doğum günü mumlarını düşündüler ve ölümü beklediler."

Neden?
10.03.2010

Baştan belirtelim bu yazı kızgınlıkla yazılmıştır. Ama bu kızgınlığın somut bir nesnesi yoktur.

Jonathan Safran Foer, günümüz anglosakson edebiyatının en parlak yazarlarından. Yayımlanmış üç kitabı var ve ikisi Türkçeye çevrildi. Burada onun her iki romanında da olan mizahtan, biçimsel oyunlardan, edebi cesaretten bahsetmek istemiyorum. Bunlar malum. Başka bir hususa değineceğim.

"Her Şey Aydınlandı" yazarın ilk romanı ve bunu yazdığında henüz yirmi beş yaşındaydı. Roman, okuyucular ve edebiyat çevreleri tarafından büyük bir ilgiyle karşılandı. Philip Roth'la, Joyce'la, Thomas Pynchon'la (hala Türkçeye çevrilmemiştir!) kıyaslandı. Diğer dillere çevrildi. (Foer'in Amerika'da olduğu kadar Avrupa'da da büyük bir okuyucu kitlesi var.) Sonunda roman filme de çekildi.

"Her Şey Aydınlandı"nın yayımlanış tarihi 2002. Türkçede ise ancak genç ve cesur bir yayınevi tarafından geçen ay yayımlanabildi. (Siren Yayınları yazarın ikinci romanını da geçen sene yayımlamıştır.) Burada bir tuhaflık var.

Evet, Türkiye'de maalesef kısır bir okuyucu var. Kitaplar ihtiyaç listelerinin en sonunda yer alıyor. Evet, bizler ülkemizi sevmenin öncelikle dilimizi sevmekten geçtiğini bilmiyoruz. Ortalama bir vatandaşımız doğru düzün yarım sayfa yazı yazamıyor. Evet, siyasetçinin yazarlardan daha fazla teveccüh gördüğü bir ülkede yaşıyoruz...

Yukarıda saydıklarım işin okuyucu (tüketici) kısmı. Ya işin yayınevleri boyutu? Verilere göre Türkiye'de 12 bin yayıncı faaliyet gösteriyor. Rakam abartılı gelebilir. Bunların 300'ünün düzenli kitap (kültür yayınları) yayınladıklarını düşünelim. Hadi 100'ünün... Sektörde büyük medya kuruluşlarının, bankaların, vakıfların yayınevleri mevcut. O zaman soralım. Peki biz niye Jonathan Safran Foer'i okuyabilmek için sekiz sene beklemek zorundayız? Thomas Pynchon'ı yayınlayabilecek kalibrede bir yayınevimiz yok mu?

Biraz iyimser düşünelim. Yayınevleri son kertede ticari kuruluşlardır ve bu yazarların Türkiye'de okuyucusu yoktur. O halde burada bir soru daha soralım. Yayımlanan her kitabın Türkiye'de yayınevlerini tatmin eden bir okuyucu kitlesi var mı? Elbette yok.

Şimdi kötümser senaryoya geçelim. Belki de yayınevlerindeki editoryal kadronun yetkinliği sorgulanmalı. Dünya edebiyatını ne kadar takip ettikleri. Ya da edebiyata ve gerçek okuyucuya ne kadar saygı duydukları. Çünkü bu ülkede de iyi, cesur ve deneysel edebiyatı okumak isteyenler var. Ve yayınevleri mevcudiyetlerini aslında onlara borçlular.

Son olarak Siren Yayınlarına teşekkür etmek istiyorum. "Her Şey Aydınlandı"nın çevirisi harikulade (Algan Sezgintüredi). Romanın orjinalini inceleyenler dil oyunlarının çevirisinin zor olduğunu kabul edeceklerdir. Evet Siren yayınlarına teşekkür ederiz. Cesur oldukları için. Fark yarattıkları için. Ama en çok, edebiyata ve okuyucuya saygı duydukları için.

Darısı Thomas Pynchon'a...