31 Ağustos 2010 Salı

ANKARAYA MEKTUP 3

Gönderen SEVDAZAN®




İLANI AŞK...

Ne dersin? Bugün biraz daha dertleşelim mi? Ortak olan ve olmayan yanlarımızdan konuşalım istersen.................... Ya da bana gizeminden bahset. Oldum olası sende huzuru bulamadığım halde, sokak lambalarıyla aydınlattığın gecelerde avare dolanıp, gönlümü öfke ve sitemden kurtaramadığım halde seni terk edemediğimin gizemini anlat bana. Da Vinci‘nin şifresine dahi meydan okuyacak sırlarından bahset. Ama bürokratik ve legal yanlarını bir kenara bırak. Ruhlarımızı koyalım ortaya. Sendeki sır ne? Neden bir türlü seni terk edemedim ve gelip sana sığındım, kendimi senin kollarına bıraktım. Tamam; cazibelisin, çekicisin, şehvetli ve güzelsin. Kokun ateşin diğer ahbap ve komşularından bir başka güzel! Sıla hassasiyetini düşünme, sende ki güçten bahset!
Adını anlat! 
Tarihin içinden kopup gelen maneviyatın, teknoloji ile bütünleşip apayrı bir tat veriyor şimdi bana. Bunu neden daha erken fark edemediğimin muhakemesini yapmak yerine, sana sarılıp bundan sonra kollarında duyacağım huzurun düşünü kurmak daha güzel....
Ya da gel ey şehir! Birlikte susalım...................
Yüksek bir yerden seni seyredelim. Kalabalık caddelerinde ki koşturmayı, bulvarda seyreden araçları ve şoförlerini, simitçileri, ayakkabı boyacılarını, hatta “hele uzat elini de falına bakayım” diyen falcılarını ve bir de modern fal kafelerine akın eden dershane öğrencilerini. Ya da gel tarihin ispatı olan müzelerine olan alakayı gözleyelim. Kaleye çıkalım. Memleket meselelerine muktedir isimlerin barınağı olan meclise bakalım biraz. Gel susup sen olalım beraber.
Ne dersin? Bugün biraz dertleşelim!
Saymaya kalksam eminim bir çok ortak yanımız çıkacaktır. Hatta belki de ortak olmayan yanlarımızı gölgede bırakacak... Ben içimde ki o gizli aşkın adını “Ankara” koyacağım belki. Sende doğdum, sende doyuyorum yetmez mi? Şimdi de sana sımsıkı sarıldım. Ellerinden öyle bir tuttum ki, belki ekmek olsan bu kadar tutamazdım. Ya işte böyle. Yıllardır gözümün gördüğüne üç günde yıldırım aşkı bu olsa gerek! Affet! Sana zaman zaman çok kızıp sitem ettim. Bir ara çileli öfkem olup satırlarıma bile aktın. Oysa şimdi benimlesin, ruhumdasın.
Gel ey şehir! Birlikte susalım! 

...
Yada gel çıkalım en yüksek tepen nereyse, haykıralım:...........

“Ankara’nın taşına bak.......................................................................................”


20 Aralık 2005 Salı 15:35
S.B. / Kurtuluş

Mustafa Çelebi Çetinkaya

3 yorum:

Lavinya Öz. dedi ki...

"Gel susup sen olalım beraber.
Ne dersin? Bugün biraz dertleşelim!
Saymaya kalksam eminim bir çok ortak yanımız çıkacaktır. Hatta belki de ortak olmayan yanlarımızı gölgede bırakacak... Ben içimde ki o gizli aşkın adını “Ankara” koyacağım belki."

Okumaya doyamadığım mektuplar bunlar.
Kalemine ve yüreğine sağlık!

(Bazen okurken gözlerim doluyor... Bunu çok ender yaşarım... Hissederek okumak mıdır? Memleket hasreti midir? bilemem :) )

SEVDAZAN® dedi ki...

__
teşekkürler sevgili Lavinya...
öylesine yazılmış bir anıdan yola çıkıp 15 mektupluk bir seri çalışma oldu.. Lakin en önemlisi sen ve senin gibi dostlar sayesinde kıymet kazandı...
teşekkürler...

sevgilerle

Lavinya Öz. dedi ki...

Sadece mektuplar değil şiir ve denemelerini de göreceğiz zamanla inşallah :)