4 Ağustos 2010 Çarşamba

DOSTOYEVSKİ/Kumarbaz

Gönderen Lavinya Öz.

… Günümüzde artık en bayağı Fransız bile kendi inisiyatifinin, ruhunun ve yüreğinin etkisi olmaksızın, davranışları, konuşma ve hatta düşünme biçimiyle kibar ve zarif havalara girmesini becerir. Bütün bu özellikler miras yoluyla geçmiştir. Ne denli sığ ne denli aşağılık da olsalar, böyledir bu. İşte Mr. Astley, size şu kadarını söylemeliyim ki, yeryüzünde genç bir Rus kızı kadar açık yürekli, akıllı ve samimi bir yaratık daha yoktur. Şu ya da bu rolün maskesiyle karşısına çıkacak bir De Grieux için o kızın gönlünü çelmek çok kolaydır; çünkü zarif bir kalıbı vardır, Mr. Astley; genç kız bu kalıbın mirasla edinilmiş bir giysi olduğunu nereden bilsin, bunu adamın ruhu, ruhunun ve yüreğinin doğal kalıbı zanneder o. Darılmayın ama açık açık söylemek isterim, İngilizlerin de birçoğu incelikten yoksundur, Ruslar ise güzelliğe karşı son derece duyarlı düşkündür…

Hayır, yanılıyordu! Polina ve De Grieux konusunda sert ve budalaca konuştuysam, o da aynı şeyi Ruslar için yapmıştı. Kendim için söylemiyorum bunu. Zaten… Hem zaten önemsemeye değmez. Bütün bunlar laf, hep laf, oysa lafı bırakıp işe koyulmalı! Şimdi en önemli şey İsviçre! Yarın, ah ne olurdu yarın hemen yola çıkıp gidebilseydim! Hayatımı yeniden kurmak, yeniden doğabilmek! Göstermeliyim onlara… Halen insan olabileceğimi anlasın Polina. Yeter ki… Ama hayır, artık çok geç! Ama yarın belki olabilir. Ah, hissediyorum, başka türlü olmaz zaten! Şu anda on beş lui altınım var. Bir zamanlar on beş guldenle başlamıştım. Eğer dikkatli başlarsam… Ama tehlikeye girmeden de olmaz ki, çocukluk etmenin sırası değil! Mahvolduğumu anlamıyor muyum sanki? İyi de niçin yeniden doğmayayım? Evet! Ömrümde bir kez olsun sabırlı ve tedbirli davranırsam tamamdır. İşte hepsi bu! Bütün iş güçlü olmakta! Şu son felaketten yedi ay önce Roulettenburg’ da neler olup bittiğini anımsamam yeterli. Ah, gözümü nasıl da karartmıştım. Her şeyi ama her şeyi kaybetmiş... Tam istasyondan çıkıyordum ki, bir de baktım, yeleğimin cebinde bir gulden kalmış. “Vay canına, yemek param varmış meğer!” dedim kendi kendime. Ama yüz adım kadar gitmeden geri döndüm. O bir guldeni manque  –bu kez manque üzerinde karar kılmıştım- üzerine oynadım. İnsan yabancı bir ülkede, yapayalnız, sevdiklerimden uzakta, o gün ne yiyeceğini bile bilmeden son, evet, en son guldenini de ortaya koyduğu zaman içi bir tuhaf oluyor!

1 yorum:

Lavinya Öz. dedi ki...

"...Tam istasyondan çıkıyordum ki, bir de baktım, yeleğimin cebinde bir gulden kalmış. “Vay canına, yemek param varmış meğer!” dedim kendi kendime. Ama yüz adım kadar gitmeden geri döndüm. O bir guldeni manque –bu kez manque üzerinde karar kılmıştım- üzerine oynadım. İnsan yabancı bir ülkede, yapayalnız, sevdiklerimden uzakta, o gün ne yiyeceğini bile bilmeden son, evet, en son guldenini de ortaya koyduğu zaman içi bir tuhaf oluyor!"

İşte kumar böyle bir şey, sonu yok!