1 Eylül 2010 Çarşamba

EY DOST...

Gönderen beyaz.

İçimdeki bir avuç aydınlık bir dünya karanlığa meydan okumaya çalışırken çıktın karşıma ey dost. Işıksız bir gündüzün en zifiri anında buldum seni. Zaman karanlığı beslerken geldin. Kimsenin görmediği o karanlıkta çırpınırken ben. Ruhumun keskin kıvrımlarında acılarım saklanırken. Görmediğim, bilmediğim şehirlerin gölgesiz terk edilmişliğinde kalmışken. İçimde hâlâ yarım bir aydınlık varken ve o aydınlığımın üzerinden ürpertici gölgeler geçerken. Siyah kapılar ardından uzanıp içimdeki o cılız ışığı ıssız karanlıklara çekmeye uğraşan ellere karşı koymaya çalışırken. Ben, her şeye rağmen, ışığımı parmak uçlarımda tutmaya çabalarken. Yalnızlığımın, etrafımdaki herkesi görünmez hale getirdiğine büsbütün inanmışken. Sen geldin. Karanlıkta kalan yanıma doğru süzülen bir ışık gibi geldin. Yalnızlığımla karanlığım arasında hiçbir boşluk yokken senin ışığın sızdı oraya.

Bende kalan o kimsesiz aydınlığın elinden tuttun ey dost. Önce uzaktan ve gölgeler ardından baktıysan da bana; karanlığa bunca yakın oluşumdan, yanıma yaklaşmaktan korkmadın. Bir görünüp bir kaybolan ruhumdan çekinmedin. Sen sadece beni ben yapan o cılız ama bütün dünyanın karanlığına karşı koyan ışığıma inandın. Kimi zaman benim bile varlığından şüphe ettiğim ışığıma. Orda bir yerde sessizce büyüttüğüm umutlarımın ışığına. Sen inanınca ben de inandım. Bu karanlığa beraber meydan okuyacak olduğumuza, parmak uçlarımdaki ışığımın dostluğunla çoğalacağına, sen yanımda oldukça avuçlarımda karanlıktan çok aydınlığı taşıyacağıma inandım.

Ey dost! İnandığım için, “dostluk” dediğim anda içimdeki aydınlığın bambaşka bir aydınlık olmasının sebebi olduğun için sözsüz bir şiirin kırık bir mısrasına benzeyen yüreğimi açıyorum şimdi sana, senin bana ellerini açtığın gibi. Bıraksam ardına kadar açılacak olan siyah kapılarımın yerine, vazgeçmeyişinden aldığım umut ve cesaretle, beyaz bir kapıyı açıyorum gözlerine. Senin gördüğün o kapının ardında ne olduğunu göstermek için…

Dostluğuna ve güvenine güvenişimle yanında adım atmaya, adımlarını da yanımda hissetmeye devam ediyorum. Bana uzattığın elindeki o aydınlığa sarılıyorum. Biliyorum, benim karanlığım senin aydınlığına bulaşmıyor, sen olduğun gibi kalmaya devam ediyorsun. Sendeki aydınlık benle paylaştığın her an büyüyor, bendeki karanlık ise senin aydınlığınla küçülüyor. Dostluğun kadar sıcak olan elini tutarken ise diyorum ki : Ey dost, bırakma elimi. Bu karanlık beni içine çekiyor…

BEYAZ KARDELEN


4 yorum:

yusufener dedi ki...

kalemin cidden çok gelişkin ;) hem böyle çetrefilli düşünmek,kurgulamak zordur hem de bunu kelimelere dökebilmek... kıskandım açıçası :) saygı,sevgi olsun.
Selametle...

beyaz. dedi ki...

Teşekkür ederim Yusuf.;)
Ve söylemeliyim ki ben de senin şiirlerini kıskanıyorum. :)
Öyle yazabilmeyi cidden isterdim.
Saygı, sevgi benden...

Lavinya Öz. dedi ki...

Dilerim ki yazılarınla renk kattığın dergimizin elini de hiç bırakmazsın ;)

Sevgiyle

beyaz. dedi ki...

Diğer bloglara baktıkça buranın kıymetini daha iyi anlıyorum. :))
Allah'ın izniyle durabildiğim kadar burdayım ;))

Sevgiyle, saygıyla...