26 Eylül 2010 Pazar

Sonbahar Yaprağı'na

Gönderen beyaz.


Sadece bir damlasının üzerine düştüğü, birkaç damla güneş ışığının altında öylece yapayalnız yatarken görünce seni; bir hüzün dokundu yüreğime ve merak ettim "Nerden geldi bu hüzün?" diye. Sonu ayrılıkla biten bir sevdanın ardından sana kalan yalnızlığı yaşadığını fark ettim sonra. Yalnızlıkla büyüyen ayrılığının hüznüymüş meğer yüreğime dokunan. Senin için biricik olan ağacına duyduğun sevdanı görmezden gelen rüzgar, bu ayrılığın acısını kat be kat çoğaltıp seni yapayalnız bir halde başka bir yere savurmuş. Sen sevdiğinin ayakları dibinde can vererek, ayrılığının acısını yalnızlıkla büyütmek istememişsin ama olmamış...

Hüzne tutsak, çaresiz ve üzgün yatıyorsun gözlerimin önünde. Kulaklarımın değil, ruhumun duyduğu bir inilti yayılıyor senin damarlarından. Usul usul ve derinden... Merak ediyorum, daha neler hissediyorsun acaba? Ayrılık, diyorum sana bakıp, senin canını da yakıyor mu benimki kadar? Umutsuz özlemler besliyor musun sen de, bakışlarını gökyüzüne çevirip? Ağacını bunca sevdikten sonra böyle bir ayrılık yaşamak... Sorsam şimdi sana: "Bu ayrılığı yaşayacağını bilseydin, yine büyür müydün o ağacın dalında?" Ah hazan yaprağım... Büyürdün değil mi? "Sonu ayrılığa çıksa da her sevda yaşanmaya değerdir." derdin hüzünlü bir edayla.

Ama böyle mahzun, böyle yalnız durmana dayanamıyorum ben işte. Sevdiğinden uzaklarda bir yerde toprağa karışacak olmana dayanamıyorum. Başka yapraklar halen dallarda salınırken; senin böyle, bir başına kalmış olman haksızlık değil mi? Ben bu soruları yağdırıyorum sana ama sen... Sen susuyorsun... Susuyorsun, demek ki razısın başına gelenlere. Razısın hem yalnızlığa hem ayrılığa. Ayrılıktan razı olmayacak olsaydın -hem de yapayalnız bir ayrılık bu- sevmezdin değil mi? Madem sevdin razı olacaksın, diyorsun. Haklısın... Ve evet, yine haklısın, her ayrılık bir parça yalnızlık bırakır insanın yüreğine, dışarıdan öyle gözükse de gözükmese de...

Razısın halinden ama senin renginde, damarlarında gezinip duruyor hüzün; saklayamıyorsun. O kadar da olsun ama değil mi? Olsun... Bununla beraber, sarı sıcak bir sürur fısıldıyor hüznün. Bir daha böyle bir yaprak olarak o ağacın dalında var olamayacaksın ama toprağa karışıp başka bir biçimde yine sevdiğine kavuşacaksın, biliyorsun. Her vuslatın ayrılığa çıktığını ama her ayrılığın da bağrında bir vuslat haberi taşıdığını biliyorsun. Şimdi daha iyi fark ediyorum; hem hüzün hem mutluluk senin renginde saklanmış ve sana çok yakışmış...

(Fotoğraf, bir arkadaşımın çektiği ve onun bilgisi dahilinde elimde bulunan bir fotoğraftır...)

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Dalından kuş havalandığında el sallar gibi titrerdin
Yağmur serpiştirdiğinde ilk tanesini hep sen tutardın
Gece kayan yıldızlar sana dokunmadan kaybolmazdı
Gün ışığı döküldüğünde üzerine sen hep gülümserdin
Benim o zamanlar sana boyum erişemezdi içlenirdim
Senin o zamanlar bana gözün değmezdi hislenirdim
Sen dalının en güzel yaprağı bense henüz esemeyen rüzgâr…
En güçlü fırtınaları bile evcilleştirip uysallaştıran sen
Dilediğinde onları etrafında semahlar döndürecekken
Bir fabrika bacasından üzerime yürüyen dumandan kaçardım ben
Öylece havada asılı kalıp ressamcasına resimler çizmesini izlerdim…
Bir adım atacak olsam çil yavrusu gibi dağıtacağımı bildikleri halde
Peşine düşemediğimden olsa gerek oyuna çağırırlardı beni bulutlar…
Sonra sen iyice yeşillendin ben sana doğru adımlar atmaya başladım
Beni oyuna çağıran bulutların oyunlarını bozdum oyun olsun diye
Benim bu hallerim seni hep güldürürdü ve bana cesaret verirdi
Gün geçtikçe sana daha yakından eserdim bu hallerim hoşuna giderdi
Ve cesaretliğimi hissetmiş olmalısın ki beni yanına çağırdın
Ben koşar adım yanına gelip güzelliğine heyecan büyüttüm
Sen gökyüzünü izlerken benim parmaklarım usulca üzerine düştü
Ben utangaçlıkla başa çıkmaya çalışırken sen ışıl ışıl gülümsedin
Sen bulutları gösterip onlara dokunmak isterdim dedin
Ben bulutları sana getirecek oldum izin vermedin
Sen gözlerini kapatıp başını göğsüme doğru düşürdün
Ben ne yapacağımı şaşırmış bir halde usulca dalına kıvrıldım
Sen en güzel melodilerle gölgendeki sevgililere huzur mırıldan
Ben seyrindeyken sevgililer gölgeliğinde aşk serinliği yaşadı
Sen uykudayken gölgenin düştüğü toprakta çiçekler açtı
Ben kendimi bunun adı aşk diye gülümserken yakaladım…
Sen yağmurları da severdin bense seni onlardan kıskanırdım
İlk yağmur tanesi üzerine düştüğünde ikincisine izin vermezdim
Son damlasına kadar eser dururdum dokunacak olmasınlar diye
Sen tebessümlü tonla bir şeyler mırıldanırdın ben aşka yorardım
Sonra güz geldi yapraklar solmaya tutuldu sen aşkımıza tutundun…
Ben aşk sarhoşluğuyla yağmur bulutlarını kovalarken
Bir başka yağmur bulutuna rastladım derken birine daha
Ne kadar uzaklara gittiğimi ve zamanın nasıl geçtiğini
Yapraksız dalları çıplak ağaçlara rastlayınca anladım
Öylesine büyük bir hasretlikle sana geliyordum ki
Dönüş yolumda bazen koca ağaçları devirdiğim oldu
Döndüğümde zaman geç olmuştu sarılar içinde yanıyordun
Yokluğumda rengine hasretliğin o paslı tonları düşmüştü
Toparlandım mevsimler ötesinden sana ılık yeller taşıdım
Peş etmedim didindim ama gücüm yetmedi seni kurtarmaya
Bir sabah uyandığımda kendini yerçekimine teslim etmiştin
Seni toprak üstünde gördüğümde tabiata düşman kesildim
İsyanım öylesin büyüktü ki düşürmedik yaprak bırakmadım
Bulutları öylesine parçaladım camları öylesine dövdüm ki
Yağmur damlalarını bile daha yere düşmeden parçaladım
Ve kıskançlık öylesine soldurmuştu ki ağacını
Bedenini bile taşımama izin vermemişti dalın
Oysaki sana kucağımda gökyüzünü gezdirmek isterdim
Bırakmamak için seni toprağa dur durak bilmezdim
Sonbahar nereye biz oraya peşinde gezinir dururduk
Belki o çok sevdiğin gökyüzü yeniden yeşertirdi seni
Ya da hiç tanımadığım bir ağacın dalına bırakırdım seni
Tomurcukları yaşam verirdi yeniden yeşermeni izlerdim…
Toprağının yüzüne çapa gibi gelen bir sarsıntıyla inim
Kurumuş bedenini onun üzerinden şefkatle kaldırdım
Ağacının üzerinden tufan gibi gelen bir hışımla geçtim
Bulutları sağa sola dağıtarak seni gökyüzüne doğru taşıdım…
Şimdilerde sonbaharda çıkageliyor o yağmur bulutları
Ve ben dalındaki bütün yapraklara düşman kesiliyorum
Senin yeşermediğin bir ağacın dallarının ne değeri var ki
Senin olmadığın ağaçta yaprakların ne anlamı var ki
İşte bu yüzde esip gürlüyorum zalimce
Yere düşürdüğüm her yaprağa karşılık
Onlarca beddua alıyorum sevgililerden
Belki o bedduaların biri canımı alırda
Sana kavuşurum diye yaprağım…


Yerde gördüğünüz her yaprakta bilin ki ;
Rüzğar özlemekte yaprağını...

beyaz. dedi ki...

Benim bakış açımdan farklı bir bakış açısı...

Benim gördüğüm hikayede yaprakla ağacın sevdası vardı ama sen rüzgarla yaprağın aşkını yazmışsın... Ve çok güzel olmuş gerçekten.

En güzeli de seni tekrar burada görebilmekti. Teşekkürler...

Lavinya Öz. dedi ki...

"Sadece bir damlasının üzerine düştüğü, birkaç damla güneş ışığının altında öylece yapayalnız yatarken görünce seni; bir hüzün dokundu yüreğime ve merak ettim "Nerden geldi bu hüzün?" diye. Sonu ayrılıkla biten bir sevdanın ardından sana kalan yalnızlığı yaşadığını fark ettim sonra. Yalnızlıkla büyüyen ayrılığının hüznüymüş meğer yüreğime dokunan."

Çok güzel bir giriş olmuş!

ve

"Hüzne tutsak, çaresiz ve üzgün yatıyorsun gözlerimin önünde. Kulaklarımın değil, ruhumun duyduğu bir inilti yayılıyor senin damarlarından. Usul usul ve derinden..."

Yüreğine sağlık!
Sevgiyle...

beyaz. dedi ki...

Teşekkür ederim. :)
Saygı sevgi benden ;))