16 Temmuz 2010 Cuma

YİNE,YENİ,YENİDEN...

Gönderen beyaz.


Hiç yazılmamış ve hiç okunmamış bir hikayenin isimsiz ve cisimsiz kahramanlarını özlüyorum sanki. Varoluşuna şahit olduğumu düşlediğim uzak ve tanımsız mekanları özlüyorum. Hep fidanlarla dolu kalan ormanları özlüyorum. Parmak uçlarımı değdirdiğim denizleri özlüyorum. Özlüyorum, hep bir hayali özlüyorum

Hiç unutulmamış günlerin taptaze anılarında yaşıyorum. Hiç görülmemiş rüyalardan çıkma insanlar giriyor hayatıma ve kabusu yaşadığım zamanlarda vazgeçişlerim oluyor, gemileri yakmaya doğru yürüdüğüm zamanlar... Kaderimin vazgeçemeyişlere nasıl düğümlendiğini görüyorum sonra. Gemileri olduğu gibi bırakıyorum ve korkusuz adımlarımın bir anda çaresizce geri gidişini izliyorum...

Bitmemiş yazılara nokta koyuyorum, söyleyemediğim kelimelerimi paragraf başlarına gizliyorum. Parmaklarıma bulaşan mürekkepte boğulurken, birdenbire karşıma çıkan vefalı bir kalemin ellerine tutunuyorum. Kıyıya vurduğum anda ise avuçlarımı açıyorum yağmurlara ve ağlıyorum, sayfalarca…

Hayal kurmayı öğreniyorum önce, sonra kurduğum hayalleri buruşturup çöpe atmayı. Ziyan ettiğim onca hayalin arkasından buruk bir bakışla bakarken ben, içimde bir ses diyor ki: “ Kurma hayal denilen şu gökdeleni artık. Görmüyor musun, yıkılınca altında yüzlerce parçanı kaybediyorsun.” Duruyorum bir an. Dışımda kısacık, içimde upuzun bir an boyunca duruyorum. Sonra o sesi dinlememeye karar veriyorum ve bekliyorum pes etmeyişimin karşılığını göreceğim zamanları.

Bekliyorum, beynimle değil kalbimle kurduğum düşlere dokunacağım zamanları. Bekliyorum avuçlarımda sımsıkı tuttuğum suları ruhuma içireceğim zamanı. Bekliyorum, beklemeyi de öğreneceğim zamanları…

Yoruluyorum beklerken. Çok yoruluyorum. Ama tükenmiyorum. Her şeye rağmen yürümeye devam ediyorum titrek adımlarla, suskun ve sitemli yollarda. Yürüyorum, ayaklarım kan içinde. Yürüyorum, düşüncelerim gözlerimde…

Kesik kesik aldığım nefeslere karışıyor kırgınlıklarım. Ağırlaşıyor nefesim, birikiyor hüzünlerim. Uzaklarda bir yerdeki bir umuda seslenirken kısılan sesimin büyüttüğü çığlıkları dolduruyorum kulaklarıma. Adını koyamadığım hüzünleri, elime yüzüme bulaştırdığım sevgileri seyrediyorum tarifsiz bir bakışla. Kendi bakışlarım dönüp kendi ruhuma saplanıyor ve yığılıyorum bir kardelenin kollarına...


BEYAZ KARDELEN

5 yorum:

Lavinya Öz. dedi ki...

"Bitmemiş yazılara nokta koyuyorum, söyleyemediğim kelimelerimi paragraf başlarına gizliyorum. Parmaklarıma bulaşan mürekkepte boğulurken, birdenbire karşıma çıkan vefalı bir kalemin ellerine tutunuyorum. Kıyıya vurduğum anda ise avuçlarımı açıyorum yağmurlara ve ağlıyorum, sayfalarca… "

Çok etkilendim.
Benimde sıkça yaşadığım bir histir, çok güzel ifade etmişsin.

;)

"“ Kurma hayal denilen şu gökdeleni artık. Görmüyor musun, yıkılınca altında yüzlerce parçanı kaybediyorsun.” Duruyorum bir an. Dışımda kısacık, içimde upuzun bir an boyunca duruyorum."

ÖZELLİKLE:

"Dışımda kısacık, içimde upuzun bir an boyunca duruyorum. "

Emeğine sağlık!

beyaz. dedi ki...

Yorumlarınız ve vesile olduğunuz tüm güzellikler için çok teşekkürler:)

Adsız dedi ki...

Bu yazına yorumum 24. Sayımızda senin adını taşıyan bu yazından izler barındıran , çok sevdiğim bir arkadaşımla birlikte bana yazdırdığınız bir yazıyla olacak. Bekleyelim ve görelim , bakalım neler yazdırmışsınız ;) Saygılar

Lavinya Öz. dedi ki...

Suskun :)
Sen ne zaman yorumuna yorum yazacaksın :)

Bu arada merakla bekliyoruz efendim :))

Lavinya Öz. dedi ki...

o yazıyı 25 e aldım :))