13 Ekim 2010 Çarşamba

ANKARA’YA MEKTUP –6-

Gönderen SEVDAZAN®

BENİMSİN...


Birkaç gündür öyle hastayım ki dostum; ne doktor fayda etti ne ilaç. Havalar da ha bire soğuk ve ayaz bana inat. Nefesim daralıyor, başım zonkluyor. Aslında yorganı üzerime çekip dünyaya bir müddet gözlerimi kapatmak istiyorum ama sana dargın olduğumu düşünürsün diye yapamıyorum. Dostlarda rahatsızlığıma nispet olsun ister gibi ya surat astılar ya kızıp küstüler. Belki de bu günlerde bir sen kaldın bana da onun için ben sana bu kadar tutkuluyum. Gerçi bu tutkunun doğumuyla doğumum birbirine eş ama yani aynı batında doğmuşuz, ikiz misali... Aslında neden hala yaşamaya bu kadar saygılıyım anlayamıyorum. Öyle ya şu son günlerde senle dostluğumuz ve izdivacımız dışında hiçbir şey yolunda değil. Nereye gitsem nerde kalsam sorun çıkıyor. Şu an burnum tıkanık, solgun gözlerim, tutmayan vücudumla belki de tek ihtiyacım olan şey gözlerimi maziye yaslayıp doyana kadar ağlamak olacak. Bir anlam veremediğim sıkıntılarımın ne çıkışı belli ne varışı. Bazen kollarımı sıvayıp mücadele için hazır noktaya varmaya çalışıyorum ama......... Yine “bağlaç” lar sarıyor dört bir yanımı. Etrafımdakilerin gönlü hoş olsun diye nice tavizler versem de yıpranıyorum. Hani derler ya ‘ yeni gelin sakinliği ’ diye. Ya inan bana şehir artık nefes alışımın önüne geçip durdurmaktan başka bir şey gelmiyor aklıma. İyi ki diyorum sana sarıldım da senle alabildiğine özgür dertleşiyorum. Artık her şeyden usanıp umutlarımın pimini çekmeye hazır olduğum şu günlerde öyle iyi geldi ki dostluğun! Bunun içinde aldırmıyorum ayazına, soğuğuna, bunun içinde aldırmıyorum yanımda olduğunu hissettiğim anlarda ki yokluğuna. Hafta sonu sessizliğinde ayrı bir güzel ve ahenkliymişsin ne deyim. Pazar sabahı yataktan çıkıp ta sisli ve soğuk yüzünü gördüğümde kim şimdi işe gidecek demiştim ama buraya gelince işi bir kenara, işverenleri bir kenara bıraktım ve oturdum sukutun hükümran olduğu bir köşede ve sarıldım kollarına.... (Oturduğumu şeflere söyleme olur mu?) .... düşünüyorum. Sana has radyo frekanslarından hani tam damar şarkıların uğultusu doluyor beynime. Ey dostum! Ey güzel sevgili Ankara! Bir kez daha sana vurgunluğumu fark ettim. Ya bugün sen de olmasaydın? Allahtan hiçbir köşene boğaz köprüsü yapmamışlar. Gerçi sen olduğun gibi güzelsin. Neyse seni fazla şımartmaya niyetim yok, gerçi şımarıp tepeme çıksan da umurumda değil ya... “Razıyım sesine, razıyım ellerine..... razıyım sana ey şehir! ” Öldüğümde tamamen senin koynuna gömüleceğim ya. Sana olan sevgimin sırrı budur belki................. Az mola verelim ne dersin? ......... “Kal” dostum.........................................................Sen artık benimsin.................... 25 Aralık 2005 Pazar 10:38 S.B. / Kurtuluş

Mustafa Çelebi ÇETİNKAYA

1 yorum:

Lavinya Öz. dedi ki...

"Öldüğümde tamamen senin koynuna gömüleceğim ya. Sana olan sevgimin sırrı budur belki................. Az mola verelim ne dersin? ......... “Kal” dostum.........................................................Sen artık benimsin...................."


Çok hoştu!
Yüreğine sağlık!